top of page
Post: Blog2_Post

Robinson Crusoe ve Anksiyete Bozukluğu

Hepimiz hayatımızda en az bir kez şu soruya maruz kalmışızdır : Issız bir adaya düşseydiniz yanınıza alacağınız üç şey ne olurdu?


Merak etmeyin ben bir kez daha bu sorunun cevabını düşünmenizi istemeyeceğim sizden. Yine de ıssız bir adaya düştüğünüzü ve tek başına yaşam mücadelesi vermek zorunda olduğunuzu hayal etmenizi istiyorum. Aslında Survivor gibi tv programları sayesinde bu durum hayal olmaktan çıksa da orada yaşayanlar yalnız değiller ve oraya gitmek için çeşitli aşamalardan geçtiler. Yani Survivor bizim hayal edebileceğimiz bir durum değil. Ama bir kahramanımız var ki tam da bu bahsettiğim durum geldi başına. Bu isim size tanıdık gelebilir. Hazır mısınız?


O kişi Robinson Cruose…



Pek çoğumuz onunla çocukken tanıştık. Belki de onun yerinde olmayı hayal ettik. Aslında başından geçenleri düşündüğümüzde ne kadar zorlandığını tahmin edebiliyoruz. Kitabı okumayanlar ve yeniden hatırlamak isteyenler için özet geçiyorum. Robinson Cruose kardeşimiz biraz maceracı, hayalperest bir tip.Uzak ülkelere gitmenin hayalini kurdu hep ve bir gece ailesinden gizli, bir ticaret gemisine atlayıp denize açıldı. Babasının ahını almış olacak ki gemi, Güney Amerika sahillerinin biraz uzağındaki bir adaya yaklaşırken kayalıklara çarptı ve battı. Sadece Robinson adaya sağ olarak çıkabildi. Düştüğü bu ıssız adada ne yerli ne beyaz hiç kimse yoktu. İhtiyaçlarını batan geminin enkazından getirdiği yiyecek ve araç gereçle giderdi. Barınak yaptı, tahıl yetiştirdi, yabani keçileri ehlileştirdi derken bir gün tanımlayamadığı bir ses duydu ve her zamankinden daha fazla korktuğunu hissetti.Bir ağacın arkasına saklandı ve uzunca bir süre tehlikenin geçmesini beklerken şu cümleyi kullandı : “Bir tehlikeyle karşılaşma korkusu, tehlikenin kendisinden daha kötü bir şey.”


Bu kitaptan yani Robinson Crusoe’dan bahsetmemim sebebi işte bu.


Anksiyete bozukluğu yaşayan insanlar da aslında tam olarak aynı duyguları yaşıyorlar. Issız bir adada kalmış olmak kadar çaresiz, ölümle burun buruna gelmiş gibi hissediyorlar kendilerini. Peki nasıl oluyor da bu kadar kalabalık, gürültülü, bir yerde yaşarken bile kendimizi aniden ıssız bir adaya düşmüş kadar çaresiz ve korkmuş hissedebiliyoruz?


Tabi buna kurtulmak denebilirse.



Issız bir adada tek başına yaşam mücadelesi vermesi gerekiyordu. En başta düştüğü bu ıssız adadan kurtulmak için çok çaba sarf etti. adadan geçen gemilere işaretler yolladı vs. ancak kurtulamadı ve aylarca tek başına yaşadı bu adada. yemeğini, barınma ihtiyacını ve hayatta kalmak için ne gerekiyorsa hepsini kendisi karşılamak zorundaydı. En başta barınmak için bir yer yaptı kendine. Sonra avlanmaya başladı. Adada yenilebilecek ne varsa hepsinden faydalandı.





Comments


Subscribe Form

Thanks for submitting!

  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
  • YouTube

©2019, soul&dust tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page